Erbu Şallı’nın 2013 yılında boşandığı Harun Tan ile evliliğinden dünyaya gelen Pars Tan, geçtiğimiz yıl nisan ayında uzun vakit mücadele ettiği lenfomaya yenilerek hayatını kaybetti. Oğlunun vefat haberiyle sarsılan Şallı, YouTube kanalında içini döktü. Hayatındaki dönüm noktalarını anlatan Ebru Şallı, yaşadığı zorluklardan da bahsetti. Şallı, “Çocuğu olan halk bence korkmalı.” dedi. İşte Ebru Şallı’nın açıklamalarından ara başlıklar: “95 yılında Türkiye güzeli seçilerek tanındım. Annemin ısrarı üstüne bu yarışmaya katıldım. Babamın haberinin olmadığı ve yaşımı da bir yaş büyüttüğüm doğrudur. Lise son sınıf öğrencisiydim. 90’lı yılların sonunu yakalamak benim için koskocoman keyifti. O zamanlar Top modellik revaçtaydı. Begüm Özbek’ler, Deniz Pulaş’lar, Merve İldeniz’ler… Bu isimleri yakaladım ben. Şanslıyım çünkü o bir akımdı. Ben onlarla beraber podyumda yürüdüm. 
Bütün dünya mutfaklarının kurslarına gittim.Sürekli yemek yemek yapıyordum. Sonradan yemek kitapları yaptım, yemek yemek programları yaptım o da bir dönüm noktasıydı benim için. İki yıla yakın diksiyon kurslarına gittim. Eğitim aldım bu konuda. Benim çıktığım zamanlarda ben öbür bir tiptim. Koyu renk saç, mavi gözler, gamzeler Türkiye’de bayağı uyarı çekmişti. Benim hiç gece hayatım olmadı. Çünkü her zaman erken yatardım. Evlilikçi bir yönüm var. Evlilik ve aile ortamı benim için kayda değer. O yüzden çok uzun vakit daima evliydim, hala da evliyim. Güzel bir şey kendimce, olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çok az evli olmadığım bir vakit var, o sürede de fazla zorlandım. Fiilen bunu itiraf ediyorum. Evli olmadığım birkaç yılda çok zorlandım. Kime merhaba desem adınız onunla çıkıyor. Bu ne kadar zorlama bir hayat! Erken yaşta evlendiğim için kendimi bir bakıma korumuşum. Daha Sonra o boşanma sürecinde ‘noluyo ya’ dedim. İki tane çocuk doğum yapmak çok güzeldi. Ben anne olmayı fazla sevdim. Anaç da bir üretim var. 17 yıl önce Bero doğdu. Arasında 6,5 sene var sonradan Ponçiğim Pars doğdu. Yalnızca anne sütüyle besledim çocuklarımı. Bu çok önemli kendimce. Bir dönüm noktam da natürel ki Ponçiğim ile yaşadığım durum.Zor konuşması… Haksız yere eleştirildiğimi düşünüyorum. Ponçiğin durumu herkesin başına gelebilir. Allah hiç kimseye vermesin ama her anne babanın başına gelebilir. Bu bir dünya, yarın ne olacağımız emin değil. Bir rahatsızlık. İlk ilk olarak güvenmek istemiyorsunuz. Pars’ın hastalığı olduğunda ben hemencecik ignore ettim durumu. Olmasını istemedim her anne gibi… Göğüsledim durumu. İşin içine girip, Nasıl çözeriz? Ne yapalım? Sonradan zaten tez iyileşiyor gibi bir durum oldu. Çok güzel cevaplar aldık hastalığın tanısı konulduktan daha sonra. Bunu kimseye anlatmadım. Çocuğa böyle bir anı kalsın istemedim. Çünkü iyileşecekti…
Bu durumu yaşayan tek kadın ben değilim. Tek anne ben değilim. Bunun şımarıklığını da gerçekleştirmek istemiyorum. Ama insanların koskocoman konuştuğunu görüyorum. Çocukları olan halk müziği nasıl korkmadan kötü yorum yapıp, kötü cümleler kullanabiliyorsunuz? Benim yaşadığım acıyı nasıl anlayabilirler? Anlayış şansı var mı bir insanın? Yaşamadan anlayamaz ama! Empati yapabilir mi, bence yapamaz! 2,5 yıla yakın ben hastanede yaşadım.Biz ilik nakline sırası gelmişken ‘ilik hediyesi’, ‘ilik eğlencesi’ diye bir oyun çıkardım. İnanılmaz bir şeydi. Tüm aile sözde diş buğdayı gibi armağan aldı. Pars çok eğlendi. İnanılmaz şeyler yaşadık. Bunları yaşamış bir insan olarak yapılan yorumları çok korkusuz, acımasız buluyorum.
Şöyle bir şey bekleniyor, bunu hissediyorum: Ebru Ponçiğini kaybetti, bundan böyle o da ölür. Olması gereken bu. Bunu mu istiyorsunuz? Benim bir tane daha oğlum var, ailem var. Hiç mi aklınıza gelmiyor böyle şeyler. Muhakkak açıklama yapabilirsiniz lakin önce vicdanınızı düşünün. Ben Pars’ımın istediği gibi burada, karşınızdayım. ara sıra ağlıyorum. Gözyaşı Dökmek da insani bir duygu. Tanıdığım birisi ‘Ya Ebru fantastik, çok güzel çekimler yapıyosun, seyahatlere gidiyorsun, çalışıyorsun, her şey çok güzel gidiyor, fazla güzel görünüyorsun, daha da mı gençleştin sen?’ dedikten hemen daha sonra ‘Lakin tabii senin iyi olma şansın değil oysa…Kan derin dondurucu bir cümle. Kafa bu, mantalite bu… Hiç kimse benden ölmemi beklemesin. Ben yaşadığım acıyı kendim biliyorum. Bunun hesabını kimseye vermek zorunda değilim. Bunun hesabını bana kimse de soramaz. Bu benim acım. Ben yaşıyorum, nasıl yaşayacağıma kendim karar veririm. Biraz Allah’tan korkun. bir lokma vicdanınız olsun. Ponçik beni koruyor. Ben onunla sürekli iletişimdeyim. Birtakım şeyler de yaşıyorum zaten. Bu konuyla ilgili elinizi vicdanınıza koyarak açıklama yapın, anne baba iseniz de biraz korkun.”
.
Bütün dünya mutfaklarının kurslarına gittim.Sürekli yemek yemek yapıyordum. Sonradan yemek kitapları yaptım, yemek yemek programları yaptım o da bir dönüm noktasıydı benim için. İki yıla yakın diksiyon kurslarına gittim. Eğitim aldım bu konuda. Benim çıktığım zamanlarda ben öbür bir tiptim. Koyu renk saç, mavi gözler, gamzeler Türkiye’de bayağı uyarı çekmişti. Benim hiç gece hayatım olmadı. Çünkü her zaman erken yatardım. Evlilikçi bir yönüm var. Evlilik ve aile ortamı benim için kayda değer. O yüzden çok uzun vakit daima evliydim, hala da evliyim. Güzel bir şey kendimce, olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çok az evli olmadığım bir vakit var, o sürede de fazla zorlandım. Fiilen bunu itiraf ediyorum. Evli olmadığım birkaç yılda çok zorlandım. Kime merhaba desem adınız onunla çıkıyor. Bu ne kadar zorlama bir hayat! Erken yaşta evlendiğim için kendimi bir bakıma korumuşum. Daha Sonra o boşanma sürecinde ‘noluyo ya’ dedim. İki tane çocuk doğum yapmak çok güzeldi. Ben anne olmayı fazla sevdim. Anaç da bir üretim var. 17 yıl önce Bero doğdu. Arasında 6,5 sene var sonradan Ponçiğim Pars doğdu. Yalnızca anne sütüyle besledim çocuklarımı. Bu çok önemli kendimce. Bir dönüm noktam da natürel ki Ponçiğim ile yaşadığım durum.Zor konuşması… Haksız yere eleştirildiğimi düşünüyorum. Ponçiğin durumu herkesin başına gelebilir. Allah hiç kimseye vermesin ama her anne babanın başına gelebilir. Bu bir dünya, yarın ne olacağımız emin değil. Bir rahatsızlık. İlk ilk olarak güvenmek istemiyorsunuz. Pars’ın hastalığı olduğunda ben hemencecik ignore ettim durumu. Olmasını istemedim her anne gibi… Göğüsledim durumu. İşin içine girip, Nasıl çözeriz? Ne yapalım? Sonradan zaten tez iyileşiyor gibi bir durum oldu. Çok güzel cevaplar aldık hastalığın tanısı konulduktan daha sonra. Bunu kimseye anlatmadım. Çocuğa böyle bir anı kalsın istemedim. Çünkü iyileşecekti…
Bu durumu yaşayan tek kadın ben değilim. Tek anne ben değilim. Bunun şımarıklığını da gerçekleştirmek istemiyorum. Ama insanların koskocoman konuştuğunu görüyorum. Çocukları olan halk müziği nasıl korkmadan kötü yorum yapıp, kötü cümleler kullanabiliyorsunuz? Benim yaşadığım acıyı nasıl anlayabilirler? Anlayış şansı var mı bir insanın? Yaşamadan anlayamaz ama! Empati yapabilir mi, bence yapamaz! 2,5 yıla yakın ben hastanede yaşadım.Biz ilik nakline sırası gelmişken ‘ilik hediyesi’, ‘ilik eğlencesi’ diye bir oyun çıkardım. İnanılmaz bir şeydi. Tüm aile sözde diş buğdayı gibi armağan aldı. Pars çok eğlendi. İnanılmaz şeyler yaşadık. Bunları yaşamış bir insan olarak yapılan yorumları çok korkusuz, acımasız buluyorum.
Şöyle bir şey bekleniyor, bunu hissediyorum: Ebru Ponçiğini kaybetti, bundan böyle o da ölür. Olması gereken bu. Bunu mu istiyorsunuz? Benim bir tane daha oğlum var, ailem var. Hiç mi aklınıza gelmiyor böyle şeyler. Muhakkak açıklama yapabilirsiniz lakin önce vicdanınızı düşünün. Ben Pars’ımın istediği gibi burada, karşınızdayım. ara sıra ağlıyorum. Gözyaşı Dökmek da insani bir duygu. Tanıdığım birisi ‘Ya Ebru fantastik, çok güzel çekimler yapıyosun, seyahatlere gidiyorsun, çalışıyorsun, her şey çok güzel gidiyor, fazla güzel görünüyorsun, daha da mı gençleştin sen?’ dedikten hemen daha sonra ‘Lakin tabii senin iyi olma şansın değil oysa…Kan derin dondurucu bir cümle. Kafa bu, mantalite bu… Hiç kimse benden ölmemi beklemesin. Ben yaşadığım acıyı kendim biliyorum. Bunun hesabını kimseye vermek zorunda değilim. Bunun hesabını bana kimse de soramaz. Bu benim acım. Ben yaşıyorum, nasıl yaşayacağıma kendim karar veririm. Biraz Allah’tan korkun. bir lokma vicdanınız olsun. Ponçik beni koruyor. Ben onunla sürekli iletişimdeyim. Birtakım şeyler de yaşıyorum zaten. Bu konuyla ilgili elinizi vicdanınıza koyarak açıklama yapın, anne baba iseniz de biraz korkun.”